10 Kasım 2007

DOSTLARA MEKTUPLAR-20-DOÇ.ŞAHİN FİLİZ'DEN-EMPERYALİZMİN İŞBİRLİKÇİLİĞİ

Şahin Filiz
Selçuk Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi
İslam Felsefesi Anabilim Dalı Başkanı
Meram/Konya


Bir Takvim Yaprağı ve Emperyalizmin Dinsel İşbirlikçiliği

“Dinler arası Diyalog Hareketi”, başlangıçta ve meşhur kaynağı itibarıyla Diyalogcu Atlantik Cemaati Hareketi”yle özdeştir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne; Atatürk İlke ve Devrimleri’ne, dolayısıyla Kemalist uyanışa karşı mücadele ve mukavemetin, gerek içeride gerekse dışarıda dinsel yığınak ve gerekçesini oluşturan bu diyalogculuk, cemaatleşerek emperyalist güçlerle kirli bir ittifak içine girmenin en kestirme, en cazip ve en “masum” yöntemi olarak seçilmiş bulunmaktadır. Başlangıçta ve görünürde Atlantik Ötesine ‘Hicret’ etmiş ‘Avukat’a bağlı Tarikat patentli olan Diyalogculuk, ortak hedef olan Kemalist değer ve ilkelere düşmanlıkta, ülkemizdeki cemaat ve tarikatlar ile onların yurtdışındaki uzantılarını da kendisine kolayca entegre etmiştir.
Batılıların adlandırmasıyla “Diyalogun Avukatı” ( Ali Ünal, Alphonso, Williams, The Advocate of Dialogue, Fethullah Gülen, 2000), “ABD’nin egemenliğinin zayıflamasından kaygı duyulması gerektiğine” (Nevval Sevindi ve İsmail Ünal’ın ABD’de yaptıkları mülakattan) inanmaktadır. ABD zayıf düşerse, Irak’ta, Afganistan’da ve diğer ezilmiş toplumlarda gönlünce katliam yapamaz. Sıranın çabucak Türkiye’ye gelmesi için, emperyalistlerin ruhani baba/papasına da “ en aciz bir şekilde, hatta biraz cüretle, bu pek kıymetli diyalog hizmetinizi icra etme yolunda en mutevazı yardımlarımızı sunmak için size geldik” (Papa’ya Mektup, Zaman Gazetesi, 10. 04. 1998) diyerek bağlılığını bildirmiş; emperyalizmin özellikle İslam coğrafyasında her türlü cinayet ve tecavüzünün dinsel meşruluğunu ilan etmiş olmaktadır.
Diyalogun Avukatı, adeta emperyalizmin avukatlığına soyunmuş görünmektedir. Hristiyanlığın Pavlus’u gibi ,” herkese her şey olma”yı ekonomik, siyasal ve dinsel felsefeye dönüştüren Avukat, “Çünkü herkesten azatken, daha çok adam kazanayım diye Yahudilere Yahudi gibi davrandım. Kendim şeriat altında olmadığım halde, şeriat altında olanları kazanayım diye şeriat altında olanlara şeriat altında gibi davrandım… Herkese her şey oldum…”( Pavlus’un Korintoslulara 1. Mektubu, 9/16–23) diyen Pavlus’un yöntemine işbirlikçi emperyalist bir açılım kazandırmıştır. Pavlus misyonerliği, Avukat da misyonerliğin temeli olan diyalogu küreselleştirmişlerdir. Emperyalizmin küreselleşmesi de “zamanın kurtarıcısı” unvanı verilen din baronlarının bu cansiperane gayretleriyle gerçekleşmiştir. “Herkese her şey olan” Atlantik Tarikatı’nın Avukatı, masum Türk halkının saf dini inançlarının “emperyalizme her şey” olduğunu söylemez, söyleyemez. Atlantik Ötesi Diyalog hareketi, herkese her şey olmuştur ama Türklere ve Müslümanlara hiçbir şey olmamış; sadece kendisi olmuştur; dışarıda diyalogcu, içerde monologcu olmuştur.
Kendini Atatürkçü, bazen solcu, kimi zaman milliyetçi diye tanımlayan bazı kimseler, Atatürk milliyetçiliği ve Kemalist devrimciliğe saldırarak ülkemizi ve ulusumuzu tehdit eden bu hareketlerin “monologcu” takiyesini benimseyip diyalogculuğunu da ‘özgürlük’, ‘dinler bahçesi’, ‘İbrahimi dinler’ gibi içi boşaltılmış kavramlara yormaya pek heveslidirler. Emperyalist güçlerden aldıkları desteklerle Türk Milliyetçiliğini ve Kemalist Devrimleri savunmayı etnik ırkçı ve mezhepçi ilkel duygularla mahkûm eden sözde bazı sivil toplum örgütleri, ‘mal bulmuş batılı’ gibi, bu kavramları, tereddütsüz amentüleri olarak benimsemişlerdir.
Bu Takvim yaprağı, Haçlı misyonerliğine ve emperyalizmine, “Atatürk’ün kalpağını görmektense, Haçlı serpuşu görmek daha yeğdir” mesajını vermektedir. Artık cemaat ve tarikatlar Atlantik Cemaati patentli diyalogcu zeminde ittifak ettikleri için, yalnızca isimleri farklıdır. Nitekim bu takvim bu tezimizin en somut göstergelerindendir.





Çözümlemesine gelelim:


1. Bütüncül Olarak: Takvim yaprağı, “Milli” yazısına karşın, milli olmaktan çok uzaktır. Ulusal değerlere ‘her kayıt ve şart’ altında canıyla bağlı Türk insanının milli duygularını istismar etmenin resmidir.
A. Çünkü Avrupa’da yaşayan Türk vatandaşlarına hitap ediyorsa, Milli bayramlarımızı da pekâlâ yazabilirdi.
B. “Allah’tan başka ilah yoktur” cümlesini, Türkçe yazabilirdi. “Muhammed O’nun elçisidir” şeklindeki Kelime-i Tevhidin ayrılmaz parçasının olmaması, büsbütün “inançsal ve dinsel” bir skandaldır. Sağ tarafta yer alan Hıristiyanlığa ait dini gün ve bayramlar, hem “Milli” hem de “dini”likten çok uzak bir tabloyu gözler önüne sermektedir.
C. Finansal ve sosyal desteğin kaynağı olan Avrupa’daki Türklere karşın, mesaj gayri milli ve gayri dini (İslami)dir. Milliliğin yokluğu, böylece İslam’ın da yokluğunu doğrudan ve doğal olarak gerektirmiştir.
D. “İslam Toplumu” şeklindeki Türkçe ibare, Türkleri kandırmaya yönelik bir dille yazıldığı halde, diğer tüm yazılar Türkleri ilgilendirecek dilden ve içerikten uzaktır.
2. Parça parça çözümleme:
A. Kelime-i Tevhid, “Allah’tan başka ilah yoktur, Muhammed de O’nun kulu ve elçisidir” gibi, iki parçalı ama birbirini bütünleyen iki hükümle dile getirilir. Oysa ilk hüküm, ikincisi atlanarak eksik ve yarım bir tevhidi yerleştirmeyi hedef alan yeni bir uygulamayı ortaya koymaktadır.
B. Diyalogcu Tarikat’in dayanak olarak aldığı şu ayet, aksine onları dayanaksız bırakmaktadır: “ De ki: Ey Kitap Ehli! Gelin, sizinle bizim aramızda, müşterek olan temel ilkelerde anlaşalım. Allah’tan başka tapınılacak tanımayalım. O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım ve bazımız bazımızı Rab edinmesin. Eğer bundan yüz çevirirlerse, o vakit şöyle deyin: şahit olun, biz gerçekten Müslümanlarız.” (Kuran, Al-i İmran 2/64) çağrısını Takvim yaprağı, ikinci temeli yok sayarak inkâr etmektedir. Bu ikinci temel, Hz. Muhammed’in Allah’ın son elçisi oluşu gerçeğidir. Oysa Diyalogun temeli, Aziz Pavlus’un yorumlarına dayanan İsa Mesih merkezli Hıristiyanlıktır. Pavlus’un yorumları Hz. İsa’nın getirdiği Hıristiyanlıktan çok, kendi yorumlarına dayanan İsa Mesih Hıristiyanlığıdır. Bu bakımdan Diyalogun biricik temeli ve modeli Pavlus’un İsa’sıdır. Hıristiyanlarla diyalog kurmak isteyenler, bu İsa çevresinde dönüp dolaşmak ve Hz. Muhammed’i teğet geçmek zorundadırlar. Nitekim Atlantik Ötesi Tarikat ve ona katılan çeşitli cemaatler, La İlahe İllallah” ibaresini, “Muhammedun Rasulullah” olmaksızın kendi başına meşrulaştırmaya ve Hz. Muhammed’i diyalog uğruna paranteze almaktadırlar. Çünkü Hz. Muhammed’in olduğu yerde, İsa Mesihçi bir diyalog mümkün değildir.
C. Dinler arası diyalogun mantığı da eksik ve yarım bir tevhidi gerektirdiği için, Takvim yaprağında Hz. Muhammed’i dışlayıcı bir mesaj apaçık görülmektedir. Atlantik mühürlü diyalogculuk, ‘Milli’ olduğunu sıkılmadan öne süren ‘Görüş’ için de karlı bir ilham kaynağı olmuş, naylon holdinglerle aldatılan yurttaşlarımıza, yeniden yakınlaşmasının post modern bir modeli olarak çekici gelmiştir. Türk vatandaşlarının dini ve ulusal duygularını kötüye kullanarak üst üste kurulan kartondan holdingler birer birer yıkıldıkça Avrupa’daki Türkler’in gözleri açılmış; bu kez, aynı istismarcı çevreler, Atlantik Ötesi patentli Diyalog yöntemini devreye sokarak yeni bir hamle içine girmişlerdir. Rant ve düşman ortak olunca, yöntem de benzeşmektedir. Avrupa’daki Türklere ‘Milli’lik takıyesi yapan ‘Görüş’ böylece, Atlantikçi diyalogun yurtta ve dünyadaki pastasından pay almak ve ortak düşman Cumhuriyet’e ve Kemalist değerlere güç birliği içinde saldırmak için, tevhidi bozup yozlaştırma konusunda da ittifak etmiş durumdadır.
D. Tevhid’de Hz. Muhammed belirleyici ikinci unsurdur. Ne var ki diyalogcu felsefe ve mantığa göre asıl engel de burasıdır. Hz. Muhammed’i devreden çıkarmadan Haçlı irtica ile milli değerlere karşı ittifak yapmanın olanaksız olduğunu ilk fark eden Atlantikçi Tarikat olmakla birlikte bu kervana vakit geçirmeden ‘Milli’ olduğunu yüzü kızarmadan iddia eden ‘Görüş’ de bu tip Takvimle yaptığı girişimlerle katılmış bulunmaktadır.


E. “Hicret” sadece takvim yaprağında kalmayan çok önemli bir kavramdır. “Müslümanlara Türkiye Cumhuriyeti’nde yapılan baskılara” karşı Türkiye’den “bir İslam Devleti’ne” “hicret” farzdır görüşünü, ters yüz edilmiş bir Millilik”i diyalogculuğa dönüştürmenin uluslar arası rantını fark edenler, artık yalnız Türkiye’den Atlantik ötesine hicret değil, takvimlerindeki bu yazıyla, İslam’ın gerçek tevhidinden emperyalizmin teslisine de hicret etmiş olmaktadırlar. Ancak bu ‘hicret’, Hz. Muhammed’i İslamiyet’ten; Türk halkını Anadolu, Atatürk ve Cumhuriyet’ten göç ettirmenin ABD ve AB beslemeli projesinden başka bir şey değildir.**

Şahin Filiz
Selçuk Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi

0 Yorum:

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa