DOSTLARA MEKTUPLAR-11-MÜSLÜMANLAR BU ÇEŞMEDEN SU İÇEMEZ
MÜSLÜMANLAR BU ÇEŞMEDEN SU İÇEMEZ
Osmanlı zamanında İstanbul’da adamın biri büyükçe bir çeşme yaptırıp üzerine de –MÜSLÜMANLAR BU ÇEŞMEDEN SU İÇEMEZ– diye yazdırmış. Görenler nedir bunun sebebi demişlerse de “ne dediysem o” diye soranları geri çevirmiş. Çare kalmayınca iş devrin Sadrazamına intikal etmiş. O da, “getirin bakalım şu adamı bu memlekette ne demek istiyor? …neden böyle yazdırmış soralım.” demiş. O da merak edermiş…
Sadrazam sorunca, “…paşam demiş. Bana üç gün için zaptiye amiri yetkisi vereceksin… Emrim yerine gelecek… Cumartesi, pazar ve cuma günleri… Zaptiye dediğimi yapacak… Adam falan asmayacağım… Kanıtlayamazsam. Boynum kıldan incedir… Ne yaparsan razıyım.”
Sadrazam ısrar etse de, “başka türlü kanıtlayamam… Görmezseniz inanmazsınız” diye ısrar etmiş. Peki demiş sadrazam…
Cumartesi… Emir vermiş… “Yahudilerin ayinleri sırasında. Haham kürsüsünde konuşurken indirip sadarete getireceksiniz… Biz de sadrazamla beraber olacağız…”
Zaptiyeler, kürsüde konuşurken hahama “…buyurun sadarete kadar gideceğiz diye emri tebliğ etmişler…” Haham ayin bitsin de öyle gidelim dese de emrin hemen olması gerektiği söylenmiş… Yahudilerin bütün itirazlarına “olmaz… Buyurun. Yoksa zorla götürme emri aldık” denince… Haham çaresiz inmiş… Ama arkasında bütün havrada olanlar da beraber… Ve duyanlar da katılmış büyük bir kalabalık arkasında… Yola koyulmuşlar…
Sadrazam ile çeşmeyi yaptıran camdan izliyorlarmış… Bakmışlar duruma….haham önde ama.. Arkasındaki kalabalık bağırıp çağırarak geliyor… Nedir hahamın kabahati diye…
Yukarıya almışlar… Bir çay ikram edip. Özür dileyip… Aşağıdaki kalabalığı da al da git demişler…
Pazar günü aynı olay… Kiliseden papazın alınmasıyla yaşanmış… Aynı kalabalık… Ayni bağrışma… Suçu ne ki… Diye… Papazlarını yalnız bırakmazlar… o da çay içirilip salınmış…
Cuma günü de Cuma namazı sırasında hutbedeki imama ayni emir tekrarlanmış… Namazdan sonra gidelim derse de. Kabul görmez… Hemen ineceksin emir böyle denince… İmam çaresiz hutbeyi yarım bırakıp inmiş ve yola düşmüş… Cami cemaati olayı görünce önce… İtiraz edecek gibi olmuş ama bakmışlar ki emir büyük yerden ve kati… Sonra da ısrardan vazgeçip… Kim namazı kıldıracak diye yeni imamlık yapacak birini aramaya başlamışlar… bu arada da imam için… Aralarında söylenirlermiş… Zaten ileri-geri konuşuyordu… Cami için toplanan paraları da ne yaptığı belli değildi… Kim bilir ne halt etmiş ki. Apar-topar adamı minberden indirip götürüyorlar…
Sadrazamla çeşme sahibi merakla beklerken, bakarlar ki iki zaptiye arasında imam geliyor… Arkasında kimse yok…
İmamı da alır. çay ikram ederler…. ve çeşme sahibinin haklı olduğuna karar verir… Sadrazam… Evet der… Kanıtladın… Kelleyi kurtardın… Ama… Yine de vazgeçsen iyi edersin…
O çeşme hala duruyor mu bilmem… amma…
müslümanlar bu çeşmeden su içemez hikâyesi böyle…
Her ne ise. Bu hikâye doğrumudur… Olmuş mudur? Yoksa birisinin Müslüman’ım diyenlerin hallerini tarif için, anlatmak için uydurduğu bir hikâye midir bilemem…
RECEP YAZICIOĞLU diye birisini tanımış olmalısınız… Adı gündeme sıkça gelirdi… Tokat, Aydın, Erzincan valilikleri yapmış, Denizli Valisi iken elim bir trafik kazasına kurban gitmiş. Renkli kişiliği olan, ileri-geri düşündüğünü herkese karşı açıkça söyleyen biriydi…
Kaymakamlık yıllarından tanışırdık. Aydın’a vali yardımcısı olduğumda Aydın Valisi idi. 2,5 yıl kadar beraber olduk… Hikâyesi uzar. Meslek terbiyesi içinde ağabeyi gibi saydığını ve hiç incitmediğini burada rahmet dileyerek ve minnetle söylemeliyim… Bir biçimsiz dedikodudan sonra tayini Erzincan’a çıktı… Veda yemeğinde ben de bulundum ve ısrar üzerine… Konuşma yaptım…
İsnat edileni gözümle görsem inanmayacağımı belirttikten sonra… Bu hikâyeyi anlattım… Zira gerçekten yalnız bırakılmıştı… Ve o anda orada olup da O’nu yalnız bırakanların hallerini görmeliydiniz…
Benim de fazla kaldığımı sanmıyorsunuz sanırım orada… Kararname 3 ay kadar gecikti o kadar… Sen misin dilini tutmayan… OLAY TARİHİ 1992… HALA DA DİLİMİ TUTABİLDİĞİM SÖYLENEMEZ YA NEYSE… KONU O DEĞİL…
Mütevazı şekilde yapılan oğlumun nikâhına da, Söke Müftülüğünden emekli olan ve orada ikamet eden babasının ziyaretini bahane edip, bir ara Diyanet İşleri Başkanlığı da yapan kardeşi ile birlikte gelmek nezaketini göstermişti.
Tabii her karşılamamızda olduğu gibi… Şakalaşmıştık… Aynı sözlerle… Sonraları birkaç kez daha karşılaştık… Beni gördüğünde ilk sözü hep bu olmuş… Önce o güzel gülüşüyle hep söylemiştir… O gerçek dünyada… Kulaklarımda hâlâ çınlıyor…
MÜSLÜMANLAR O ÇEŞMEDEN HALA SU İÇEMİYORLAR… diye…
SİZ NE DERSİNİZ?
0 Yorum:
Yorum Gönder
Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]
<< Ana Sayfa