ÇOCUKLARIMA NASİHAT-SÖYLEŞİ-7-8
SÖYLEŞİ-7-
Ey gönül eri,
Sözlerimi anlamak sana zor gelebilir. Bil ki,Kur-an'da Cenab-ı Allah pek çok ayette “bana eş koşmayın” der. “Eş koşmaktan başka her günahı affederim” der. Ancak 39. sure 53 öncü ayette de “yağfiruzzunube camia" yani bütün günahları bağışlarım” der. Bu ümitsizliğe kapılmayın diyedir. Elbette Allah'a eş koşmak büyük günahtır. Museviler Üzeyir'e, İseviler İsa'ya Allah'ın oğlu demeseler ve Yaradan'a eş koşmasalar bu din gelmez veya gelmesi gecikirdi. Buna rağmen Allah bütün günahları bağışlarım diyorsa bil ki Yaradan’ın merhameti sonsuzdur.Ve elbette, tövbe eden, inanan, kötülülükten vazgeçenleri de "mutlaka" bağışlayacağını pek çok ayette yine bize bildirir. Hakiki kafir Allah'ın rahmetinden ve O'nun rahmetinin sonsuz olduğundan emin olmayıp "ümid" kesendir. İşte (12/87) “la tey’esü min ravhillah innehu la yey'esü min ravhillahi illel kavmil kafirun" (Allah"ın rahmetinden ümid kesmeyin, 0'nun rahmetinden kafir kavim dışında kimse ümid kesmez) Bu çok önemli, demek ki kafir kim diye sorulsa cevabı"Allah'ın rahmetinden ümid kesendir" olur.Yine (7/153) "velleziyne amilüsseyyiati sümme tabu min bağdiha ve amenu, inne rabbeke min bağdiha legafururrahiym" (kim kötü hareketinin peşinden vazgeçer, tevbe eder ve inanırsa Rabbini -mutlaka -bağışlayıcı olarak bulur)
Böylece seni insan olarak yaratan Yüce Yaratıcı 'nın yarattığı¬na verdiği kıymeti anlamış ve ona göre kendini yeniden hesaba çekmeyi ve "dosdoğru olma" yolunda olmak için yeni bir karara varmış olmalısın.
Kul hakkıyla gelmeyin tabirini çok kez duymuş olmalısın. Bu söz kendini aleme bilgi satan yerine koyan sözde din alimlerinin dillerinde gezer, durur. Elbette, Allah' in yarattığı her şeye karsı sevgi ve saygılı olmak borcumuz. Yunus'un sözüyle "Yaradan'dan ötürü severim yaratılanı". Sade kul değil, yaratılan her şeye karşı borcumuz saygı ve sevgi göstermek. Buna, dağlar, gökler, hava, su, hayvanlar her şey dahil. Çevreyi kirlettikçe herkesin kul hakkına tecavüz ediyorsun. Ormanları kestikçe, onun oksijenini eksilterek bütün insanların hakkına, ve buna benzer, yoldaki kaldırdığın toza varıncaya kadar başkalarına zarar veriyorsun.Hele ana-babanın hakkını ödemen hiç mümkün değil. Hadi anneni al da dokuz ay karnında taşı. Seni gözünden sakınan babanın hakkını öde. Ancak ana olursan, ananın, baba olursan babanın hakkını bir dereceye kadar karşılaman mümkün olabilir. Ancak Rabbimizin dilemesi hariç. İşte onun için elinden geldikçe iyilik yapacaksın ki terazide iyiliğin ağır gelsin. Kalan için da Mevla'ya sığın. (8/40) "niğmel mevla veniğmen nasir" (O ne güzel sahip, ne güzel yardımcıdır)
Kul hakkı birbirine geçmeyen kul olmaz, anladıysan. Ama Allah’ın rahmetinden ümid kesiyorsan bundan da kes.Olmaz böyle şey, insan insan olarak geldiği dünyaya bir bakmalı ve düşünmeli ve okumalı. Kitab'ı da, kainatı da.. Ve okuduğun zaman göreceksin ki sana tavsiye edilen hep salih amel’dir. (67/2) "ahnenü amela", (l8/110) "felyağmel amelen salihan" ve çok yerde geçen salih amel, yani güzel davranış. İşte bunlarla yaptığın kötülükleri örter ve bilerek yada bilmeye¬rek yaptığın "Kul hakkı" tecavüzlerinin üstlerini örtersin.Onun için ümidsizliğe kapılmak yok. Bu din ümidsizlik dini olsaydı, Mevlana Celaleddin Rumi de "yüz kere tövbeni bozmuş olsan yinede gel" deme cesaretini gösterebilir miydi?..hele düşün bakalım, ay, bacım, kar¬deşim, oğlum, kızım, anam, babam, evladım, düşün ey insan, ey insan oğlu...
Ey Dost..Dost diye ararsan ancak Allah'ı bulursun. Ne mutlu O'nun dostlarına. (10/62) "inne evliyallahü la havfun aleyhim ve lahüm yahzenun" (Allah dostlarına korku ve hüzün bulaşmaz)
(12/101) "fatıressemavati vel ard ente veliyyiy fiddünya vel ahireti, teveffeni, müslimen ve el hıknıy bissalihiyn” (yerleri, gökleri ve arasındakileri Yaradan, bu dünyada da, ahirette de dostum sensin, canımı müslim olarak al ve beni salih kullarının arasına kat)
Selam ve rahmet salih kullarının üzerine olsun vesselam...
SÖYLEŞİ –8
-
İslamda cami yok. Aksini söyleyenler kanıtlarını açık ve net olarak ortaya koymalıdır. Ne cami, ne minare ne de benzeri bir ibadethane. Ancak mescid var. Yani secde edilen yer. Orası da her yer, secde edilmeye müsait, gösteriş, riyadan uzak, secde edebileceğin her yer.Yaradan'a saygı için, O'na biatını göstermek, içini rahatlatarak O'nun gözetiminde ve güvencesinde olduğunu bilerek ve Yalnız O'na yalnız ve yalnız O'na biat ettiğini bilerek, hissederek bütün kalbinle ve varlığınla yalnız ve yalnız O"na itaat ettiğinin idraki içinde secdeni yapacaksın.
Mescid ancak takva üzerine yapılırsa makbuldür, (9/107) bak. Dikkat et de secde ettiğin mescid sakın "mescidi dırar" (yıkılacak mescid-fitne mencidi) olmasın. Çevrene bir bak da cahillerin, cahillik¬lerinden değilse (Allah korusun) kasıtlarından gün be gün yerden mantar bitermiş gibi çoğalttıkları camilere bir bak. Diyanete göre seksen bin cami varmış,yirmi binine de imam (cami görevlisi) verememiş¬ler. Sırada bekleyen onca cami olduğu ve kadro veremediklerinden şikayet ediyorlar. Bu diyaneti yönetenlere ne demeli bilmem ?
Peygamber'e görünüşte söz söyletmezler ama icraata gelince kendi bildiklerini okurlar. Çoğu da öyle ya. (6/l16) “ve in tuğti eksere men fil ard, yudilluke an sebiylillah, in yettebiune illezzanne ve in hüm illa yahrusun” (insanların çoğuna uyarsan zanlarına kapıldıklarını görürsün, seni yanlışa sürüklerler ve onlar yalancılardandır)
Peygamber mescidi meşverethanedir. İbadet elbet yapılır, sonrasında da her türlü iş görüşülürdü. Bir nevi idare merkezi, hükümet konağıydı. Resulullah’ın hanesi de mescide açılırdı. İçinde halı, saat, vs, süs yoktu. Ama gerçekten O'na inananlar her türlü sorularını orada sorma fırsatı bulurlardı. Şimdi cami yapılıyor. Sevap için güya. Mahallin Valisi bir de ismini kapısına yazdırıyor (Vali...camisi)diye. ., Utanmadan,sıkılmadan milleti kandırıyor. Ya Allah'ı nasıl kandıracaksın? Kıyamet kopup her yer dümdüz olduğu zaman camin mi kalacak yoksa ismin mi? Yapılan camiye yalvar yakar bir imam, bir müezzin de buldun mu tamam ,gel keka gel. Cennetteki yerin garanti değil mi ?...Vay ki vay.
Ne kolay gördünüz mü? Ne Allah camiye , ne mü'min secde için bir yere muhtaç. Ama beline bağladığın cami anahtarını eline geçiren cami gö¬revlisi senin herzelerini, tükrüklerini ortaya saçacak ve sen de milleti kandırmanın mutluluğu içinde .zevkini devam ettireceksin. Milletin hazinesinden ödenen paralarla geçimini devam ettirmeye çalışan, bir sürü işe yaramaz, namaz kıldırma, ölü yıkama memuru oluşturup, aklın sıra cenneti kazanacaksın. Nasıl kolay mı bu iş? Hayret ki hayret.. Kur'an sana bunu mu söylüyor Seni gidi yalancı, yalancıların yalancısı sahtekar.
Hıristiyan, Yahudi,vs.lerin kilise, havra, mabetleri var, bizim de camimiz olsun. Papaz, haham, rahipleri var. bizimde imamımız olsun diyerek,faizi de kar payına çevirerek (5/51) deki ayetin "onlara benzeyen onlardandır" hükmünü kanıtlamış oldunuz, madem ki onlara benziyorsunuz, onlardansınız Ben sizlerden değilim. "ve ma ene minel müşrikiyn" (ben müşriklerden değilim) (6/161)
Yani bizim cami görevlisi,papaz, haham kadar bile görev yerine bağlı değildir . Ne bekler,ne de izinli iken uğrar. Ne kimsenin derdiyle ilgilenir ne de sorar. Camide biraz fazla kalıp duayı uzatan olunca ona da "ne o camiyi satın mı alacaksın" diye birde alaylı soru sorar.
İslam"ın istemediği, emretmediği ne varsa yapmaya kalkanlarla senin ne işin olabilir. ....Ey ahiret yolcusu...Allah'ın "kutsal evi" tabirini kullanırlar birde bu taş yığını, temizliği şüpheli dört duvar arasına.. Atalarımız da yapmış ama, yanına hamam, yatakhane, aş hane yapmış.Dört duvar arasını da hem ibadet hem ders için kullanmış, görevlisini de muallim-öğretmenden yapmış. Ücretini de muallim ücreti olarak ödemiş-Yoksa namaz, kıldırma memuru yapmamış-İşte zanlarına uyanların ve yalancıların eline geçen fırsatlarla milleti nasıl kandırdıkları ve cahillerin de bunların ekmeklerine yağ sürmesi. Her yerleri bidat ko¬kanlar doğruyu söyleyene de "bidat ehli" diyorlar.Kendilerini sünnete uymuş, başkalarını sapmış görüyorlar. Yaptıklarına bir bak. Kimsenin kaybettiğine ancak Allah karar verir.(11/43) "La asımelyevme min emrillahi illa ma rahiym" (Allah’tan başka sığınılacak yoktur), (12/67) "inil hükmü illa lillah"(hüküm ancak Allah'ındır).
Kur'an "okunacak kitap" demek. Anlamadınsa, okumanın sana fayda¬sı olur mu? Okuduğunu anlamadın ve ne yapacağını öğrenmediysen nasıl "salih amel" yapacaksın? Arapça da okusan manasını öğrenmen ve anla¬man gerekir. Mesaj ne için verilir? Yoksa Kur'an laf olsun diye mi indi? Anlayıp,akıl mihenginden geçirip, süzüp yaşamını istenilen,Yaradan’ın istemediğine uygun hale getirmen lazım. Ama sana Allah hiçbir zaman başını secdeden kaldırma demiyor. (36/70) "liyünzüre men kane hayy" (Bu Kur-an dirilere inmiştir-diriler içindir) Ayet Yasin süresinde bunu söylüyor, bizimkiler habire ölülere okuyor. Okuduğunu da. anlamadığı için aynı yola devam ediyor. Her okuyuşta bu ayeti okuyor,yani bu Kur-an dirilere indi, diyor, yine ölülere okumaya devam edip bir de üstelik bunda çok sevap var diyerek halt ediyor. Ne yapayım, bunlardan ancak "Yaradan'a sığınılır” Ben de "cahillerden olmaktan sana sığınıyorum ya Rabbi” (2/67) "eüzü billahi en ekune minel cahiliyn"
Mehmet Akif ne güzel söylemiş:
inmemiştir haşa Kur-an bunu iyi bilin
Ne ölülere okunmak ne da fal açmak için.
Anlamadan okuyan işte böyle bir amel yapar ve iyilik yaptım sanır, yani zannına uyar,zan da insanı böylece yanlışa götürür. Kur-an'ın hiç bir kelimesi boşa inmemiştir. Hepsinde hikmet gizlidir. Anlamak, düşünmek tezekkür ,tefekkür etmek gerekir. Akıl ile ve kalb ile kendini verirsen sana ne ufuklar açar görürsün.
Peygamberin yaptıklarını “sünnet,” sözlerini "hadis" diye tanımlayanlar O'nun her hareketinin, her, sözünün Kur-an'la çatışmadığını gör¬müyor, bilmiyorlar mı? Her hareketi, her sözü mutlak ve mutlak Kur-an'a uyar. Allah’ın resulüne bühtan edenler, mal biriktirme, devlet erkini ele geçirme, egemen olma, nefsini tatmin yolunda içgüdülerinin kötü etki¬leri altında olanlar değil mi? Allah'a sığınır ve O'na güvenirim.
(21/87) "la ilahe illa ente. sübhaneke inniy küntü minezzalimiyn" (Yarabbi seni tenzih ederim, senden başka tapılacak yoktur,ben kendime zulmettim”) Bu ayet, Yunus A.S.’ın kavminden küsüp de uzaklaşmasından sonra denizde bir Yunus balığı tarafından kurtarılması sırasında söylenmiştir. Demek ki peygamber olanlar bile bazen insanların yap¬tıklarına, akılsızlıklarına tahammül edemeyip uzaklaşmak ihtiyacı hissedebiliyor ve nefislerine uyup tahammülsüzlük gösteriyorlar. Bunu hissetmeyen kaç kişi vardır ki (2/285)"rabbena la tuahizna in nesiğna ev ah'tana" (Ya Rab,unutursam, yanılırsam beni muaheze etme-azarlama),
Selam O'nun salih kullarının üzerine olsun, vesselam.
Devam edecek…
0 Yorum:
Yorum Gönder
Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]
<< Ana Sayfa