10 Kasım 2007

ÇOCUKLARIMA NASİHAT-SÖYLEŞİ-18

SÖYLEŞİ -18-


Dört duvar arasına sığmadığını, sığmayacağını anlatmaya çalıştığım “İslam” düşüncesi içinde önemli yeri olan Alevi' lik ve onların gün yüzüne çıkan yeni bir uygulamasına da değinmek ihtiyacı hissettim. Esasen kendi aralarında bir sürü anlaşmazlık olduğu, TV programlarına da yansıyan bu konu hakkında ne biliyorsun da konuşacaksın denebilir. Ancak,bidat olduğu açık ve net olan dilediğin gibi "cami yap” ibadetini da orada yap, anlayışına başından beri karşı olduğu açık ve net olan Alevi düşüncesindekilerin bir kısmının (hepsi demiyorum) "cem evi" yapmak için bir gayret içine girmelerini hayret ve şaşkınlıkla izliyorum. Nasıl "cami" diye yapı¬lan binalar "mescidi dırar" vasfı taşıyorsa bunlar da aynı vasfa girer, Ey Alevi kardeşlerim,..yıllardan beri "İslam"ın özünü taşıdığınıza inandınız. Ve uyguladınız Ben de buna birçok yönüyle inandım. Ve bektaşiliği içten benimsedim. Kendimi size çok yakın hissettim. Ve neredeyse aynı düşünceleri çok az farkla benimsedim. Bu cem evi işi nereden çıkıyor? Yoksa siz de yeniden "kim onlara benzerse onlardandır”(5/51) ayetinin dediklerinden olmak mı istiyorsunuz? Mü'min¬in ibadet için bir "ibadethane"ye ihtiyacı olduğu nereden çıkıyor? Cem evi herhangi bir mescid değil mi? Cem evi olayı ta...islamın ilk tebliğ tarihinden kalma değil mi? Hz. Peygamber bu dini tebliğe başladığında Mekke'de, o müşriklerin bol ,mü’mi'nlerin az olduğu zamanda akşam ,gece gündüz, bir yerde toplanılması gerektiğinde, "mü'minler falan evde cem olacak" dendiği zaman toplanılması"ndan kalma değil mi? Ve O’nun sünneti olarak devam ettirilen bir gelenek, uygulama değil mi? Yoksa ben mi yanlış öğrendim,veya anladım. Kendini sizden ayrı "sünni" diye adlandırılanlara hakiki sünnetin Peygamber'in sarığı, sakalı değil, islam anlayışının gelişmesi için yaptığı uygulama olduğunu ifade ettiğimizde itiraz edemedikleri hiç aklınıza gelmiyor mu? Kur'an’da tarif edilmeyen "salat" (namaz)'ın şekline uymanın da O'nun 'sünnet'i olduğu belli değil mi ?

Alevisi,Sünnisi ve daha bilmem ne düşüncesinde olan varsa gelin hep beraber,

Yunus'un deyimiyle,

Gelin tanış olalım, işi kolay kılalım,
Sevelim sevilelim
Dünya kimseye kalmaz

Gelin yeryüzünü mescid, gökyüzünü kubbe yapalım. Ve doğrusu da bu. Ve yine Yunus'un tabiriyle "yaratılanı sevelim,Yaradan'dan ötürü".

Ya da Hz.Ali’nin Mısır’a vali tayin ettiği Malik ibn-al Haris al Eşter’e yazdığı mektupta dediği gibi;
“kapına gelen ya dinde kardeşin,ya da yaradılışta eşin”sözünü kendimize şiar edinelim.


İslam'ın özünü benimseyen, Allah deyince gözlerinden yaş damlayan, besmelesiz, adım atmayan, elhamdülillah' sız yatmayan kardeşlerim size ne oluyor da Allah'ın ev diye tahsis ettiği yeryüzünde belli bir süre kalacağınızı bile bile, kendinize yeni buluşma yerle¬ri arıyorsunuz? Her mü'min'in evi bir "cemevi" iken ve Sevgili Resulullah'ın gerçek bir "sünnet"i iken kendinize yeni cem evleri mi icad ediyor, siz de onlara mı benzemek istiyorsunuz? İçinizi, özünüzü "Hak La ilahe illallah" doldurmuş ve O'nunla bir olmuşken yeni"nefis tatmin" yolları mı arıyorsunuz? Gelin bu işten vazgeçin. Tabii sözüm yalnız yeni yeni cem evi icadı yolunda olanlara. Yoksa herkesin aynı fikirde ve inançta olmadığını biliyorum. Cami, cem evi icadı peşinde olanlar, bilin ki Allah dostluğundan "kul dostluğuna" geçiş yolundadır. Bilerek veya bilmeyerek. Allah dostu olanlar, kullara ancak saygı gösterir, bir arada olup birbirinin dostluğunu asla tercih etmez. Şu anda cami denilen ibadethanelere girip çıkanlara bak ki birbirlerine selam dahi vermez, sağındakini solundakini tanımaz. İşini bitirmiş kişinin rahatlığı içinde papuçlarını arar, ve çıkıp gider. Siz de yeni icat ediğiniz bu büyük yapılar içinde aynı buna benzer topluluk yaratmak mı istiyorsunuz? Mü'minlerin tanınması “yüzlerindeki secde izlerindedir" diyen fetih süresinin son ayetini bir daha okumanızı tavsiye ediyorum.

Yeri gelmişken bir de bu "tenasuh" meselesine değinmek istiyorum. (37/58) "Efema nahnü bi meyyitin (59) illa mevtetenel ula ve manahnü bi muazzebin (60) inne haza lehüvel fevzülaziym"(Bir daha ölmeyeceğiz değil mi, birinci ölümden sonra azap da görmeyeceğiz, işte bu şüphesiz büyük kurtuluştur.)

Bu ayet ölümün bir kere olacağını açık ve net olarak söylerken başka başka düşüncelerle islam öğretisine tamamen aykırı olarak ölümden sonra dünyaya yeniden dönüldüğünü iddia etmek ve inanmak katiyen doğru değildir. insanların öldükten sonra başka kişiler olarak yeniden dünyaya gelmeleri yeniden ölümü gerektirir ki bu ayetin açıklamasından bunun mümkün olmadığını anlıyoruz. Böyle iddialara nasıl olursa olsun itibar etmek doğru değildir.

İnsanların kafalarını karıştırmak, yaşadığı sırada yaptığı iş ve işlemlerdeki sorumluluğunu kaldırmaya çalışmak isteyenlerin hangi fikre hizmet etmek istediklerini anlamak mümkün değil. Böyle bir şey olsa, ikinci yaşamdaki sorumluluk ne olacak?

Ayrıca Yasin süresi (36/52) ayete bakarsak "kalu ya veylana men be'asena min merkadina haza, ma ve'aderrahmanü ve sadakal mürselin" (mezarlarından çıkarken-yeniden dirilirken-derler ki, yeniden diriliş doğru imiş-hakmış-Allah'ın vaadi de yerine geldi ve peygamber de doğru söylemiş)diyerek uyanırlar. Kur'an sana doğruyu öğretiyor. Başkaları yani yazılanlar zanna uyanların zanlarıdır ki bunun ne kadar doğru olabileceğini işte görüyorsun.

Secde et emrine uymayan iblis nasıl rahmetten kovuldu ise dikkat et, sen de secde emrine uymazsan sonun kötü olabilir. Ama Yüce Allah gafur ve rahim'dir. Ve O'ndan katiyen "ümid" kesilmez. Ne zaman olursa olsun salat (dua) yapılır, fırsatın oldukça devam et ve elbette secde'yi ihmal etme. Bunun için de kendine bir yer araman gerekmiyor.

(4/43) "ya eyyühelleziyne amenu la takrebussalate ve entüm sükara hatta talemu ma tekülün" (ey inananlar (salat) (dua) ya yaklaşmayın, sarhoş olduğunuz zaman, ne dediğinizi bilecek duruma gelene kadar)

Burada "sükara" kelimesi sarhoş olarak tercüme ediliyor. Ve doğrudur. Ancak bu “aklın başta olmaması” yani kontrolü kaybetmesi demektir. Bunu sadece içki ile de sınırlamak doğru değildir. İnsan uzun süre aç uykusuz kalsa yine ne dediğini bilmeyecek duruma düşebilir. Uyuşturucu kullananlar, fazla kaçırınca aynı hale gelebilir. İlaç kullanan kişi fazla alsa aynı duruma düşebilir. Burada önemli olan "ağzından çıkanın kulağınca duyulması" denilen haldir. Ne dediğini bilmiyor, anlamıyorsan "salat" -dua- ya yaklaşma diyor. Çoğu insan bunu sadece içki ile sınırlıyor. İçki elbet ne dediğini bilmeyecek hale getiriyorsa bu anlama geliyor. Ancak okuduğun duanın anlamını kavrayamıyor, okuduğunun ne anlama geldiği aklında belirmiyor yani ne dediğini içkili olmadığın halde de bilmiyorsan, yani dilin bir şey söylüyor ama aklın başka yerde ise yine "salat"a yaklaşmayacaksın. Bu kendini ölçme, her an olmazsa, seni her an murakebe altında tutan, elbet bunu dikkate alacak, kaydını senin yüzüne tutacak eline verecektir.
Toplu namazdan çıkıldığında sor bakalım yanındakilere,kaç tanesi imamın ne okuduğunu hatırlaya bilecek ?
Bir rivayet,Harun Reşid kardeşi Behlül’e Cuma namazından sonra “topla, namaz kılanları getir de onlara yemek yedireyim” der.Behlül namazdan sonra iki kişi ile çıkagelir.Harun Reşid birkaçyüz kişi beklerken iki kişiyi görünce “bu ne hal iki kişi mi namaz kıldı” diye hayretle sorunca ,Behlül,”sen bana namaz kılanları getir dedin,camiye gelenleri değil,ben de kapıda durdum,çıkanlara teker teker sordum ,bu ikisinden başka hocanın ne okuduğunu,ne söylediğini bilen olmadı,ben de bu ikisini getirdim,yemeği bunlar hakketti”der.
Doğrusunu elbette Allah bilir.Bu örnek de başka bir ders.
Yaşamının bir anında bile seni başıboş bırakmayan Yaradan için yapacağın şükür, senin için yaratılmış ve ölçünü bilmeni sağlayan çeşitli gün ve ay dediğin ve Allah için hiç bir şey ifade etmeyen güneş, dünya, ayın dönmeleri sonucu meydana gelen zamanla bağlı olamaz.Zamanı senin için bir ölçme aracı-vasıtası-olarak yaratan Allah için ,güneşin,dünya ve ayın dönüşleri ne ifade eder.bir düşün...Sen nefes alıp alamadığına bak. Dünya içinde yaşamını devam ettirirken sana bu nimetleri bağışlayan, emrine veren Yaradan'ı unutma. Unutma ki sana verilen emir "salih amel" yapan "kul" olmaktır. Kulluğu da sadece Allah'a has kılarak yap ki, verdiğin söze sadık kalmış ol. Hani o "elestü birabbiküm" (Ben rabbiniz değil miyim) dediğinde "kalu bela şehidna" (elbet rabbimizsin, biliyoruz, inandık) (7/172)dediğini hatırla. Verilen söz yerine getirilmeyi gerektirir….(17/34)evfu bil ahd innel ahde kane mes’ula.

Ayın dünya etrafında dönmesinden takvim yapanlar, bir turuna ay demişler. Başkaları da otuz dünya dönüşüne ay demişler. Kendi kendine zaman ölçüsü bilmek için söylediğin şeyler nasıl ayrı zaman yaratıyor bak. Aya göre ay ve yıl hesabı yapanlarla, miladi takvim denileni icat edenler arasında yılda 11 gün fark oluyor. Hicri takvimle her yıl miladi takvim arasındaki bu ,farktan dolayı, hicri-rumi takvim ayları, miladi aylarla uyuşmuyor ve dönüp duruyor.

Başlangıcı belli olmayan bir zaman içinde ömrünü boş şeylerle geçirirken, yaşadığın her anı değerlendirmek yerine bazılarının kapılıp doğru-yanlış yaptıkları tespitleri ön plana çıkarıp onlara göre "kutsal" sayılan bazı zaman dilimlerini sen de kutsallaştırmak yoluna gidiyorsun.Bin aydan hayırlıdır denilen kadir gecesi (Kadir Süresi) 86 yıllık bir ömürde her gece yapılacak ibadetle ancak bulunur. Böyle bir şeyin zorluğunu düşünürsen, yaşadığın her gece¬yi "kadir gecesi" kabul edip ibadet etmen O'ndan kadir gecesindeki gibi talepte bulunman, istemen dua etmen gerektiğini anlayacaksın. Bu da salat (dua)nın zamanla mukayyet olamadığının bir ispatıdır.


Ramazan ayı da hicri takvime göre dönüp duruyor. Döne döne,33 yılda bir belki aynı ana rastlıyor.Kendi kendini kandırmanın anlamı yok. Elbette her gününü yine bir başlangıç olsun düşüncesiyle Ramazan günü gibi düşünmeli ve değerlendirmelisin. Allah sana Ramazan'da ibadet et,sonra da yat demiyor. Bunu unutma. Salat'ı nasıl her zaman yapman gerekiyorsa ve mümkünse zekatı da her zaman vermen gerekir. Kendini muhtaç duruma düşürmeyecek şekilde ramazan, bayram demeden verebildiğini ver ki verdiğin o kişi o gün bayram yapsın. İnsan gördüğü ya da ulaştığı her günün bayram olduğunu, nefes alıp verdiği her anın kendisine verilmiş en büyük nimet olduğunu ne zaman idrak edecek ve şükrünü yapacak ?

Kişi tek olarak dünyaya geliyor. Gelirken ağlıyor? Bilmediğimiz bir idrakle yeryüzüne gözünü açan insan nasıl bir sınava geldiğinin bebekken farkına varıp da 'zalim ve cahil"lik sınavının korkusundan titreyip ağlıyor ki Yaradan ona acısın ve rahmet etsin. Merhametlilerin en Merhametlisi olan Yüce Yaradan elbet adaletle hükmedecektir. İşte ölürken, yani yeryüzünü terk ederken Mevlana'nın düğün gecesi, vuslat gecesi dediği ölüm anı, insanın O merhametlilerin en merhametlisine inanması, güvenmesi ile huzur içinde O'na kavuşma anıdır. Bu dünyadaki sınavın bitmesi ile sevinç içinde yola çıkmasıdır. Ancak kişinin ailesi, yakınları bunun farkına varmadıkları için ah edip ağlayıp sızlarlar. Bilseler ki o dünyayı terkeden ne kadar sevinçlidir. Tabii bu anlattıklarım Allah'ın rahmetinden "ümid" kesmeyenler içindir. Ne mutlu...

(7/118) "vel akibetü lilmüttekin" (hayırlı gelecek müttekilerindir) Mütteki yani inanıp iyi işler yapanlar, "ahsenü amel" in manasını kavrayıp o yolda olanlar.

(103)ncü süre bilindiği gibi "asr" süresidir. Zaman içinde İslam inancına sadık olanlar, biraraya gelip dağıldıklarında, dağılmadan önce bu süreyi okur ve tavsiye ederler. Manası şöyle (asra andolsun ki insan hüsrandadır, ancak inanan, iyi amel yapan, Hak üzere olan ve sabredenler hariç)

İşte sana İslam'ın özeti.
Başka söze ne hacet ?
İnsan olmak çok kolay, eğer zalim ve cahillikten kaçınabilirsen.

Mü'min olmak çok kolay. Allah hiç kimseye taşıyamayacağı yükü yüklemez. (2/286) “la yükellifullahü nefsen illa vus'aha"

Başıboş bırakılmadığını idrak ettiğin zaman her şeyin ne kadar kolay olduğunu anlayacaksın. O da sana "ihsan" verilmiş anlamına gelir. Ne mutlu kişiye ki bu duruma erişmiştir ve her hareketini ona göre tanzim eder ve sık sık da "neredeyim ,ne yapıyorum" sorusunu kendine sorar.

Allah'ın selam ve rahmeti salih kullarının üzerine olsun,vesselam.

Devam edecek…

0 Yorum:

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa